Advertisement

Responsive Advertisement

İnsan 150 yıl yaşayabilir mi?

 


Geçen gün eski film arşivimi buldum yıllardır oraya film ekleyip puan vermiyordum. Listenin en üst sıralarında Patch Adams (gerçek bir hayat hikayesinden alıntı bir film) filmi vardı filmin adını ve çok beğendiğimi hatırlıyorum ama konusu hakkında en ufak bir fikrim ya da hatırladığım tek bir sahnesi bile yoktu. 26 yıl sonra oturdum filmi yeniden izledim. Çok şaşırdım film hakkında hiçbir şey hatırlamamam beni çok etkiledi çünkü hiç bir olayı unutmamakla övünürüm sadece hatırlatıcak durumlar olsun yeter diye düşünürdüm ama film boyunca hiç bişey hatırlamadım filmin ilerleyişi ile ilgili tahminde bile bulunamadım.

İnsan 26 yıl içinde bir filmi komple unutuyor ise “başka neleri unuttum acaba, bu normal mi? diğer insanlara da oluyor mu? İlerde bu hızla gidersem Alzheimer mı olacağım?” gibi soruları kendine sormadan edemiyor. Robin Williams’ın Lewy cisimcikli demans sebebi ile 63 yaşında henüz elden ayaktan düşmeden intihar etmesi beni derinden etkilemişti ne ironik.

Sonuç olarak insan kelimesi Arapça insâ (unutuş) kökünden gelen bir kelime kelimenin kökeni unutmak fiilinden gelir ve insan unutan manasına gelir. İnisiyatif kelimesi de ins yani unutmak kökünden gelir Araplar bu kelimeyi “yaptım unuttum” manasında kullanır anlamı “sana bir iyilik yaptım ve unuttum lütfen sende unut” manasındadır çünkü kendine yapılan iyiliği bilen insan iyilik yapana karşı hep bir mahcup hisseder kendini bu mahcupluktan kurtarmak için iyilik yapana borcunu ödemek ister; bu da iyilik yapanı zor durumda bırakır. Borcunu düşünen bir insan zamanla iyilik yapan insandan uzaklaşır hatta ondan nefret bile edebilir.

İşte insan için en önemli hayatta kalma yeteneği unutmasıdır.   İnsan 150 ila 3000 yıl yaşasa da geriye dönüp baktığında son birkaç on yılını hatırlar çoğu şey hatırlanmaz geriye kalan tek şey başlıklardır yani Patch Adams filminin başlığı ve iyi bir film olduğunu hatırlarsın ama içeriği hakkında hiçbir fikrin olmaz. Bu sebepten olsa gerek bazı insanlar yaşamaya hiç doymazlar aynı şeyi tekrar tekrar yaparlar ve her seferinde aynı hazzı alırlar ama bu herkes için geçerli mi?

Mevlana’nın güzel bir tespiti var.  İnsan diyor 30 yaşına kadar her şeyi yaşar ilk aşk, ilk öpüşme, ilk evlilik, ilk çocuk, ilk ev, ilk eşyalar vb… kırık yaşına kadar her şey tekrar eder ikinci öpüşme, ikinci çocuk, ikinci ev, ikinci eşyalar ama kırk yaşından sonra tekrarlar insana huzur vermez ve insan ulviyeti arar Ölünce ne olacak, Allah var mı, Sevgi nedir, geride kalanlara nasıl yardımcı olabilirim. Ölmeyeceğini düşünmek tekrara düşmeyi önleyemiyor.

75 yaşında bir komşum var bazen musluk bozuldu, internet çekmiyor bahanesi ile beni çağırır oturur sohbet ederiz Ermeni asıllı bir Türk vatandaşı eskiden ayakkabıcı ustasıymış. Onunla 55 yaşında eşi kanserden vefat edince tanışmıştık günde 2 paket sigara içiyordu ve ben çok yaşamam bu acı ile tez zamanda eşimin yanına giderim diyordu. Bir gün sohbette ona şaka ile karışık “ben geleceği görürüm senin hakkın 95 yaşına kadar yaşamak” dedim; gözleri büyüdü “Tövbe de 40 yıl daha ben bu dünyada ne yapacağım” dedi. Aradan 20 yıl geçti şimdi beni her merdivende gördüğünde “sen yaktın ulan beni” diyor gülüyoruz. Sigarayı azalttı hayata daha sade bakıyor artık bende onu her gördüğümde seviniyorum.

İnsan 150 yıl yaşarsa en zorlanacağı konular yaşam isteksizliği varoluşsal bıkkınlık, yaşlanma, sürekli ameliyata girme stresi, yeni bir ahlak anlayışına ihtiyacı olması (eş seçimi, çocuklarının yaşlanması, üreme, sex vb...) yakınlarını kaybetme sorunları veya hep aynı insanlarla yaşamanın yarattığı sorunlar, çalışma sorunları, psikolojik sorunlar (psikopatlık, bencillik, umursamazlık vb…) olacaktır. Ayrıca gelecek nesillerin önlenmesi ve kontrolü ile gelişimin durmasını istemeniz kuvvetle muhtemeldir örneğin dünyanın en zeki insanlarından biri olarak kabul gören Albert Einstein 60 yaşından sonra çok fazla hesaplama hatası yapmıştır ve yeni nesil bilim insanlarının teori ve fikirlerine karşı çıkmıştır.

Einstein, 1925'ten sonraki kuantum mekaniği devrimine şüpheyle yaklaştığı ve onun tamamlayıcılık ilkesi gibi temel yönlerini kabul etmemiştir. Ünlü "Tanrı zar atmaz" (God does not play dice) sözü, onun kuantum mekaniğinin olasılıklı doğasına olan derin felsefi itirazını yansıtır. Bu durum, genç nesil fizikçiler (Niels Bohr, Werner Heisenberg, Erwin Schrödinger vb.) tarafından öncülük edilen yeni fikirlere karşı bir tür entelektüel muhalefet olarak görülebilir. Buna Bilimsel devrimlerin doğası ve yaşlanan dâhilerin paradoksu denir. Fizikçi Max Planck'ın şu sözüyle yazımı tamamlayayım "Yeni bir bilimsel gerçek, rakiplerini ikna ederek ve onları aydınlatarak zafer kazanmaz; ancak rakipler sonunda ölür ve yeniliklere aşina olan yeni bir nesil büyür."

 


 
















Yorum Gönder

0 Yorumlar

İletişim Formu